Haber

Babacan: Bir Zamanlar Erdoğan’ı Destekleyen, Oy Veren Arkadaşlarım; Sana parmak sallayanlara aldırış etme.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, “Bir zamanlar Erdoğan’a destek veren, oy veren arkadaşlarım, size parmak sallayanlara bakmayın. 28 Şubat yıkımına ortak değilsiniz Perinçek. Bahçeli ve mafya ile kol kola yürüyen sizlersiniz onların hatalarına ortak değilsiniz ekonomiyi çökerten topladıkları vergileri çıkar gruplarına verenlerden siz sorumlu değilsiniz en önemlisi sizsiniz Mecbur değilsiniz. Evet, değilsiniz. Bu adaletsiz siyasete, bireysel hakları yok sayan sisteme, kişisel çıkar odaklı iktidara mecbur değilsiniz. Çıkış yolunuz hazır. Onurlu emeğin adresi hazır” dedi. .

Ali Babacan, bugün Ankara Atatürk Spor Salonu’nda düzenlenen “DEVA Türkiye” etkinliğinde konuştu. Babacan dedi ki:

“Sizinle bir hikaye paylaşmak istiyorum. Hindistan’daki ünlü Tac Mahal’in hikayesini biliyor musunuz? Babür İmparatoru Şah Cihan, çok sevdiği eşi Mümtaz Mahal’i kaybetmiş ve karısının mezarının yerine güzel bir anıt mezar yaptırmak istemiş. mimarlar, en pahalı taşlar.Minareler ve kubbeler yükselip binanın ihtişamı ortaya çıkmaya başlayınca Şah kendinden geçmiş.Bu devasa anıtın yapıldığı türbe doğal olarak küçülmüş.Şah o kadar kaybolmuş ki ne yapacağını unutmuş. için yaptırmıştı.Bina büyümüş ama Şah hiç doymamış.O türbenin üzerine daha çok sütun ve daha geniş bahçeler yaptırmış.Fakat Şah’ın içine sinmeyen ve ahengi bozan bir şey varmış.Bir gün , bu kubbelerden birinin üzerine çıkıp aşağı baktı ve kendisine heybetli bir bina yaptırdığı karısının küçücük mezarını gördü.Heyecanla ‘Buldum’ dedi, ‘Rahatsız eden şey bu’ dedi. uyum Atın buradan.” Bir rivayete göre mezarın kaldırılmasını istemiş. Bu aslında sadece Şah Cihan’ın değil, Er. Doğan’ın da hikayesidir.

“AK PARTİ KURU ÜYESİ OLARAK SİYASETE İLK ADIMIMI ATIYORUM”

Bugün tam 7 bin 825 gün oldu. 21 yıl 5 ay 2 gün… Evet siyasete adım attığım ilk günden itibaren 7825 gün oldu, dile kolay. 34 yaşında ülkesinin geleceğinden endişe duyan bir genç olarak siyasete atıldım. 90’ların hukuksuzluğundan nefes alamadığımız, askeri vesayeti iliklerimize kadar hissettiğimiz, ekonominin dibe vurduğu günlerdi. Yıl 2001. Bu ülkenin bir vatandaşı olarak kendimi mecbur hissettim. Tüm bunlara karşı çıkan, hak ve özgürlükleri esas alan bir anlayışla yola çıktık. Demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü savunan bir parti programı hazırladık… ve evet, AK Parti’nin kurucu üyesi olarak siyasete ilk adımımı attım.

Ben en genç bakandım. Ekonominin tüm yükünü, önceki hükümetlerin yıllar boyunca biriktirdiği ağır yükü üstlendim. Akabinde Hazine Bakanlığı ile birlikte Avrupa Birliği Başmüzakereciliğini üstlendim. Öyle oldu ki, bir günde iki ülke gezdim. Her gün sabah 3’ten 4’e kadar çalıştım. Arkadaşlarımla birlikte ülkemizi darboğazdan çıkarmak için çok çalıştık. Her zaman yanımda uzman isimler, nitelikli ve deneyimli bir ekiple hareket ettim.

“2002’DEN 2013’E MİLLİ GELİRİMİZ YAKLAŞIK 3 KAT ARTTI”

Her konuda danışma kurulları kurduk. Her kararı vermeden, her adımı atmadan önce mutlaka istişare ettik. Dışişleri Bakanlığı yaptım. Gerçek hedefler, gerçek isimler ve gerçek siyasetle ülkemizin prestijini ve gücünü artıran bir diplomasi ekibinin başındaydım. O günlerdeki bakanlar kurulunu hatırlayın. Meclisin liderlerini hatırlayın. Her kimlikten ve her yetki alanından insanın her şeyi özgürce ve eşit bir şekilde tartıştığı bir bakanlar kurulu vardı. Parlamento eskiden gerçek bir danışma kurumu olarak çalışırdı. Her şeyi özgürce tartışıp istişare edebileceğimiz bir ortamda ülkemize tarihi başarılarla dolu bir dönem kazandırdık. O dönemi birlikte yaşadık. Evet, hepiniz ekonomiyi biliyorsunuz, hatırlıyorsunuz. 2002 ve 2009 krizleri olmak üzere iki büyük krizi çözen grubun başındaydım. Ama aynı zamanda her alanda sayısız iyileştirme yapan bir ekibin parçasıydım. Bu şekilde bireysel olarak zengin olduk. ‘Şöyleydi’ diyenlere aldanmayın. Rakamlar ortada. 2002’den 2013’e milli gelirimiz yaklaşık 3 kat arttı. 3.600 dolardan 9.700 dolara çıktı. Bakın bunlar dolar enflasyonuna göre düzeltilmiş rakamlar. Biz gittikten sonra milli gelir neredeyse yarı yarıya düştü. 9.700 dolardan 5.800 dolara düştü.

“HİKMET İMZA OLURSA ENFLASYONU İMZA İLE VERELİM DİYORUM”

dünyaya açığız. Dünyanın en büyük 16. ekonomisi olmuştuk. Şimdi 20. sıraya geriledik. Böyle başarılı dönemleri anlattığımda birileri ‘Ben imzalamasaydım sen yapamazdın’ diyor. Ben de ‘İmzada hikmet varsa bir imza atın enflasyonu düşürelim’ diyorum. 4,5 yıldır bu ülke neden kriz üstüne kriz yaşıyor diyorum. Bunu anlamıyorlar; Dürüst ve işinin ehli ekiplerle çalışmazsanız mümkün değil. Kararları istişare içinde almazsan olmaz. Adaletten vazgeçersen olmaz. O güzel günleri hatırlayın dostlarım. O zamanlar emekliler maaşlarından artırdıklarıyla yurt dışına tatile giderlerdi. Gençler KYK burslarıyla dünyayı gezerdi. Yeni iş kuranlar makul kredilerle bir ev ve bir araba satın alabilirler. Tatile gitmek, ülkemizi ziyaret etmek daha kolaydı. Arkadaşlarla buluşmak, kafe ve restoranlarda yemek yemek sıradan hale gelmişti. Evet, Başmüzakereci olarak Avrupa Birliği yönünde rekor sürede reformlar yapan grupla sessizce uyum sağladım. İnsan hakları konusunda ilerleme kaydediyorduk. Özgürlükleri büyütüyorduk. Hep birlikte ne diyorduk? ‘Avrupa, Avrupa, sesimizi duyun. ‘Bu Türkiye’nin ayak sesleri’ diyorduk. O yıllarda milletin derdi neydi hatırlıyor musunuz? Avrupa Birliği’ne mi gireceğiz yoksa kokoreç yasaklansın mı abi diye soruyorlardı. Türkiye’nin yıldızının parladığı yıllardı. O zamanlar Türkiye kavgaların bir parçası değildi. Üstelik devletler arasında ve milletler arasında arabuluculuk yaptık. Kavgaları önledik, kırgınları uzlaştırdık. Askeri vesayeti, ekonomik darboğazı ortadan kaldırdık. 14 yıl sadece ama sadece insanımız için çalıştım. Türkiye’deki o güzel günlere dönüp baktığımda, bu başarının bir parçası olmak hayatım boyunca benim için bir onur olacak.

2001 yılında birlikte yola çıktığımız Recep Tayyip Erdoğan verdiği sözü tutmadı. Evet, sözünü bozdu. Şah Cihan gibi, onu oraya getiren demokrasiye bakarak, külliyenin tepesine tırmandı ve ‘bunu yok et’ dedi. Evet, Erdoğan için demokrasi bu uyumu bozan küçük bir ayrıntıydı. Tıpkı Mümtaz Mahal’in mezarı gibi. Adalet, sağduyu, istişare, çoğulculuk; o uyumu bozan tüm küçük detaylardı. Çıkarken milyonlarca insan ona destek vermişti. Ancak ne için yola çıktığını unutmuştu. İnsanların ona ne için takviye verdiğini unuttu. Arkadaşlar ben bu hikayeyi kabul etmiyorum gelinen nokta bu.

“KEÇİÖREN’DEKİ GÜZEL EVİNDEN TAŞINDI, DEV BİR KOMPLEK İNŞA ETTİ”

Birlikte bu benzetmeyi kabul etmiyoruz. Şah Cihan, kendisine Tac Mahal’i yaptıran büyük hayalinden vazgeçmeyi düşünmüş olabilir. Ama yola çıktığımızda ulaşmayı hedeflediğimiz özgürlüklerden, ileri demokrasiden, çoğulculuktan, katılımcılıktan ve hukukun üstünlüğünden vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz. Ne yaptı? Keçiören’deki mütevazi evinden taşınarak büyük bir külliye inşa etti. Sağduyuyu terk etti. Kendi başına karar vermeyi bir beceri olarak görüyordu. Eleştirileri, en ufak bir itirazı baskıyla susturdu. Hak ve özgürlükler ayaklar altına alındı. Her türlü hukuksuzluğa, hukuksuzluğa göz yumdu, hatta imzasını attı. ve Arkadaşlar ben daha fazla dayanamadım, dayanamadım. ve istifa ettim. Sadece ben değil, birçok sağduyulu arkadaşım da aynısını yaptı. Aslında bir zamanlar AK Parti’yi başarılı kılan ilke ve değerlerden hiçbir zaman ayrılmadım. AK Parti’nin kuruluş ideallerinden kopan Sayın Erdoğan oldu. Bakın hâlâ eşi benzeri olmayan bir güce sahip olan iktidar, her şeyden kopuk, kubbesinden olup biteni izlemeye devam ediyor. Bu akıma uymayan her şeyi feda etmeye hazırdır. Yıkıyor, parçalıyor. Kanun hükmünde kararnamelerle milyonlar onları taciz ediyor. Gece yarısı kararlarıyla ülkeyi parçalıyor. Sağlık çalışanlarının hayatını karartıyor. Sakinlerinin çoğunu uzun zamandır görülmemiş bir yoksulluğun derinliğine sürüklüyor.

“TÜRKİYE’DE İLK DEFA HER TÜRLÜ SİYASİ KİMLİĞİ DEMOKRASİ ÇATI ALTINDA BİRLEŞTİRMEYİ BAŞARILI BİR SİYASİ HAREKETİZ”

Burada biraz duralım. Derin bir nefes alalım. Rahat olalım. Çünkü artık DEVA Partisi var. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak dostlarım. 9 Mart 2020’de yola çıkarken dediğimiz gibi hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu yüzden hep birlikte yeniden kolları sıvadık. Ülkemizin geleceği için yeniden yola çıktık. Üstelik siyasette yeni bir yol açarak ilerliyoruz. Daha önce denenmiş çıkmazlarla işimiz yok. Özgürlüğü kucaklayan, sağduyuya inanan, bilime ve adalete güvenen eski ve yeni arkadaşlarımızla birlikte 9 Mart 2020’de DEVA Parti’yi kurduk. Biz adaleti ilke edinmiş, demokrasiye inanan, çıkış yolunu hep özgürlükten yana kurmuş bir siyasi hareketiz. Sağcı, solcu, sosyalist, liberal, milliyetçi, muhafazakar; evet, bu kavramların her birinin kendi önermeleri vardır. Bu mesajların hiçbirini reddetmiyoruz. Her birinden öğreneceğimiz çok şey var. Ancak bu kavramların her birinin sırtında yükler olduğunu da görüyoruz. Onun için biz parti olarak tek bir sıfatla yetinmiyoruz. Türkiye’de ilk kez her türlü siyasi kimliği demokrasi çatısı altında birleştirmeyi başarmış bir siyasi hareketiz.

“TÜRKİYE’DE İLK DEFA BİZ SORUNLARI TESPİT EDEN, HEPSİNİN ÇÖZÜMÜNE YÖNELİK PLANLAR HAZIRLAYAN BİR SİYASİ PARTİYİZ”

Hangi altyapıdan gelirlerse gelsinler, Türkiye’nin geleceğinde buluşan bir ekibiz. Türkiye’de ilk defa sorunları tek tek tespit eden ve çözüm planları yapan bir siyasi partiyiz. ve bunun için çok güçlüyüz. Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez; önemli değil. Müslüman, gayrimüslim; Önemli değil. Sünni, Alevi; Önemli değil. İnanan, inanmayan; Önemli değil. Yaşam tarzı, ideoloji, tarih fark etmez. Eşit vatandaşlığa inanan, ülkemizin geleceğini özgür ve zengin kılacak demokratların tek adresi biziz. İşte bu yüzden bugün Artvin’in Hopa ilçesinden, Ağrı’nın Patnos ilçesinden, Yozgat’ın Yerköy ilçesinden, Mardin’in Midyat ilçesinden, Edirne’nin Uzunköprü’sünden, İzmir’in Güzelyalı ilçesinden Türkiye’nin her köşesinden buradayız. Binlerce arkadaşım arasındayım.

Son zamanlarda her yerde aynı kelimeyi duyuyorum. Konya Meram Yeni Yol’da kafeler sokağında oturup iki çay bir pasta hesabı yapan kardeşimden, Diyarbakır Fakiye Teyran Caddesi’nde gün sonu raporuna bakan esnaf arkadaşımdan, giden bir liseliden. Bağcılar’da akşam karanlığında okula, apartmanın posta kutusuna yığılmış faturalardan. kendi adını söyleyen babadan bire bir söz, hep kesin sözünü duyarım. Bebeğini güzel bir hayat yaşasın diye uzak şehirlere okumaya gönderen anneden, gece geç saatlere kadar çalışıp evine tek başına yürüyen kadınlardan, yazdıkları haberlerde kelimeleri özenle seçen gazeteci arkadaşlarımdan. ; dernek, vakıf gibi sivil toplum kuruluşlarının üyelerinden… İnanın bire bir laf herkesin dilinde.

“İNSANLAR KENDİ HAYATLARINDAN VE SEVDİKLERİNİN HAYATINDAN KORKUYORLAR”

Evet, aynı sözü inancından dolayı faize uğramamak için birikimlerini altına ve dövize yatıran hacı amcamdan, nakliye kamyonunu bekleyen çiftçiden, karnını doyuramayan emekliden duyuyorum. piyasadaki ağını, muhalefete veya iktidara oy veren herkesten. O kelime nedir? Endişe. Evet, yaygara. İnsan kendi hayatı ve sevdiklerinin hayatı konusunda bir telaş içindedir. İnsanlar ülkeleri ve siyasetleri için endişeleniyor. Evet, herkesin acelesi var. Telaşlı öğrenciler. Endişeli bayanlar. Endişeli Kürtler. Tedirgin Aleviler. Endişeli gençler, anneler, babalar. Telaşlı muhafazakarlar. Kaygılı laikler. Her birini çok iyi anlıyor, o duyguyu burada hissediyorum. Ama buradan, Ankara’nın göbeğinde, sesimin ulaştığı herkese seslenmek istiyorum. Telaşa yer yok. Bu hükümetin acımasız politikalarına, bu hükümetin yaptığı adaletsizliklere, bu hükümetin yaşam biçimlerine uyguladığı baskıya, bu hükümetin yoksulluğu zorunlu bir yön haline getiren eylemlerine, bu hükümetin çocukların geleceğini mahvetmesine üzülmeyin. eğitimi pamuk yumaklarına çevirmek. Biz buradayız, rahatlayın, hepsi geçecek.

“CEMEEVLER İBADET EVLERİDİR VE BU STATÜYE ULAŞACAKTIR”

Hak, adalet ve özgürlük olarak çıktığımız bu yolda her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının eşit ve onurlu bir vatandaş olmasını sağlayana kadar buradayız. Esenyurt’ta ‘Onlar giderse çocuğum kovulacak’ diyen Ahmet amcam; Hiç kimse merak etmeyin sizin ve ailenizin helal lokmasına göz dikemez. Haymana’lı Fadime Teyzem ‘Giderlerse bizim aldığımız sosyal yardım kesilir’ demeye çekinen; Korkmayın, alacağınız yardım bitmeyecek. Aksine artışlar karşısında kaybedilen yardımları insani seviyelere çıkaracağız. Sivaslı kardeşim Derya ‘Üniversiteden sonra iş bulamam’ diyor; buradayız, buradayız. İşsizliği önleyeceğiz. İstihdamı hızla artıracağız. Kürtçe öğretmenliği okuyan ama her yıl bir öğretmen atandığı için işe başlayamayan Azad kardeşim; biraz sabır Anadil bir haktır. Randevuların önündeki fiili engelleri kaldıracağız. İmanı bir kültür faaliyeti olarak gören Hüseyin kardeşim; şimdi uzun değil. Cemevleri ibadethanedir ve bu mertebeye kavuşur, merak etmeyin.

“‘ÇALIŞMAYI SEVMİYORSUNUZ’ NEDİR? BU CÜMLEYİ KABUL EDİYORUM ARKADAŞLAR”

Bugün dillerde gül ağacı haline gelen bir kelime var, çok tanıdık bir kelime. Nedir bu, ‘Gençler çalışmayı sevmiyor’. Bu cümleyi reddediyorum arkadaşlar. Çocukluğundan beri büyük hayallere inandırılan, sınav koşturan, sınav koşturan, elektrikler kesildiği halde derslerinden çıkmayan gençler bugün işsiz kalsalar utanırdık. Bu nasıl bir masumiyettir. Bazen para kazanıp okula gidiyor; Bazen annesine, babasına, kardeşine bakıyor, zorlukla üniversiteye gidiyor ve sonra iş bulamıyor, hepsi bu mu? Kimse emin olmamalı. Genç arkadaşlarım; Beğenmediğin her konuda haklısın. Bugünkü hayatınız çocukluk hayalleriniz gibi değilse, bundan hoşlanmayacaksınız. Bundan hoşlanmak zorunda değilsin. Bugün yaşadıklarınız, çocukluğunuzdan daha zorsa, bundan hoşlanmayacaksınız. Bu ülkede yarınını bugün göremezsen, hoşuna gitmez. Biz de sevmiyoruz. Bu yüzden sizlerle birlikte yeni bir hikaye yazmak istiyoruz.

“MUSA MUSA’YI DEMEYEN MUHAMMED GAZETECİLERİN İSMİNİ BİLE BİLEN, YOLCULUĞA ÇIKAN KİŞİNİN, BİR GÜN GÖRÜŞ GAZETECİLERİNİ HAPİSHANE YAPACAĞINI DÜŞÜNMEDİNİZ”

DEVA Party sizin yeriniz. DEVA Party sizin eviniz. Hangi mahalle, hangi köken, hangi eğitim seviyesi; önemli değil. Hayallerinize uygun bir ülkeyi birlikte kuralım. İnsan onuruna yakışır bir yaşamı birlikte inşa edelim. Şimdi geçmişte mevcut iktidar partisini desteklemiş olan milyonlara seslenmek istiyorum. Milletini seven o basiretli, merhametli insanlara sesleniyorum. Bu tabloyu sindiremeyeceğini biliyorum. 2002’de büyük bir yürekle oy verdiğinizde bugün için oy vermediğinizi biliyorum. 2002’de büyük umutlarla iktidara getirdiklerinizin adaletsizlik yapmalarını istemediğinizi biliyorum. Yoksulluğa, yasaklara, yolsuzluğa oy vermediniz; Çok iyi biliyorum. Bugünkü iktidara, mutlak iktidarı ele geçirsin, karşı gördüğü herkesle kavga etsin diye oy vermediniz. Belediye başkanlığı döneminde muhalif gazetecilerin isimlerini bilen, ‘Musa Hanım’ diye hitap eden, şakalar yapan bir kişinin bir gün muhalif gazetecileri hapse atacağını düşünmediniz. Adalet istediniz, hukuk istediniz, demokrasi istediniz. Bugün yaşananlara katılmadığınızı, hatalara göz yummayacağınızı çok iyi biliyorum.

“ERDOĞAN’I DESTEKLEYEN VE OY VEREN ARKADAŞLARIM SİZLERE PARMAK SAĞLAYANLARA DİKKAT ETMEYİN. MAFYA İLE DOLANANLARIN SUÇLARINA ORTAK DEĞİLSİNİZ”

Burada altını çok net bir şekilde çizmek istiyorum: Bir zamanlar Erdoğan’ı destekleyen ve ona oy veren arkadaşlarım; Sana parmakla işaret edenlere aldırış etme. 28 Şubat’ın, Perinçek’in, Bahçeli’nin yıkımına ortak değilsiniz. Mafya ile kol kola yürüyenlerin suçlarına ortak değilsiniz. Ekonomiyi bozanlardan, topladıkları vergileri çıkar gruplarına bağışlayanlardan siz sorumlu değilsiniz. Ve en önemlisi, buna gerek yok. Evet, zorunda değilsin. Bu adaletsiz siyasete, kişilik haklarını yok sayan sisteme, kişisel çıkar odaklı iktidara mecbur değilsiniz. Çıkış yolunuz hazır. Onurlu emeğin adresi hazır.

“İLK KEZ BİR SİYASİ PARTİ SEÇİM TARİHİ AÇIKLANMAZken HÜKÜMET PROGRAMINI ASGARİ AYRINTILI OLARAK DUYURUYOR”

Bugün binlerce konudan oluşan 22 eylem planımızla karşınızdayız. Biz buradayız, her birimiz ayrı ayrı hesaplanmış, gerçekçi ve bir an önce yapılması gerekenler için hazırlanmışız. Ülkemizi bu adaletsizlikten, bu ekonomik krizden, bu bataklıktan çıkaracak eylemlerin listesiyle karşınızdayız. Söz uçar yazı kalır değil mi arkadaşlar? Biliyorum, boş sözlerle dolusun. Seçim zamanı kapınızı çalanlara inancınızın olmadığını biliyorum. Müzayedede seçim sözü verenlere güvenilmediğini biliyorum. Ancak bugün tarihimizde bir ilk yaşanıyor. Evet, ilk kez bir siyasi parti, seçim tarihi açıklanmadan hükümet programını en ince ayrıntısına kadar açıklıyor. Hükümet, programın uygulama detaylarını takvimiyle birlikte açıklıyor. İlk kez bir siyasi parti, tarımdan teknolojiye, ekonomiden insan haklarına neler yapılması gerektiğine dair günlük bir çalışma sunuyor.

“BU ÜLKEYİ YÖNETMEYE HAZIRIZ”

İlk kez bir muhalefet partisi ‘İktidara gelirsen ne yapacaksın’ sorusuna detaylı ve kendinden emin bir şekilde cevap veriyor. Burada kaçmak yok. Burada gri alan yok. Siyah ve beyaz kadar net eşdeğerleri var. Erkekçe ne yapmak istediğimizi açıkça ortaya koyuyoruz. Bunu Allah’tan başka kimseden korkmadan dünyaya ifşa ediyoruz. DEVA Partisi bugün Türkiye’ye şu yazılı taahhüdü veriyor; Biz hazırız, bu ülkeyi yönetmeye hazırız. Bugün bu salonu dolduran DEVA ekipleri Türkiye’yi yönetmeye hazır. Burada yapacaklarımızı tek tek anlatmaya kalksam 22 eylem planının isimlerini sıralamak çok zaman alır. İstersen tüm hareketleri okuyayım, işin aslı, sabaha kadar burada kalmaya razıysan normaldir.

Kısaca anlatmak için; bu 22 eylem planı, üç taşıyıcı sütun üzerine oturmaktadır. A; güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı ekonomi. 2; özgür, güçlü ve mutlu bir toplum. Üç; kaliteli kamu yönetimi, saygın ülke. Özeti bu. Ben çok netim; Cumhuriyet tarihinde hiç bu kadar hazır bir siyasi program olmamıştır. Bu çalışmalara kimlerin katkıda bulunduğunu biliyor musunuz? Ülkemizde çok değerli akademisyenler, hukukçular, ekonomistler, araştırmacılar, çevreciler, eğitimciler, sağlıkçılar, şehir plancıları, çiftçiler, girişimciler, esnaflar ve binlerce insanın emeği var. Siyasi birimlerimize destek veren, canı gönülden çalışan isimlerden bazıları şu an bu salonda. Şimdi onlar için bir alkış istiyorum. Bakın, sadece parti üyelerimizden bahsetmiyorum. Dünyanın her yerinde, özgür ve zengin bir Türkiye hayali kuran ve partimize üye olmayan vatandaşlarımızın da bu çabalara katkıları bulunmaktadır.

“EKONOMİK KRİZ ORTAMINI İLK 6 AYDA KURTARACAĞIZ”

2012’de olduğu gibi yine Türk Modelini dünyaya göstermeye hazırız. 22 eylem planımızı hayata geçirdiğimiz gün Türkiye’nin 6 ayda yaşadığı dönüşüme inanamayacaksınız. İlk 90 dakikada soluk borusunu açacağız. Derin bir özgürlük nefesi alacağız. İlk 6 ayda ekonomik kriz ortamını ortadan kaldıracağız. İkinci yılımız bitmeden enflasyonu tek hanelere indireceğiz. Çünkü bunu yapacak hem zihinsel güce hem de kas gücüne sahibiz. Bunu yapacak güç bu salonda. Tac Mahal’in tepesinden bakan Babür İmparatoru Şah Cihan gibi kompleksin tepesinden izleyiciler için cevabımız hazır; hep bir arada, demokrasi, atılım, hemen, bugün…

“CUMHURİYETİ 1923 YILINDA ÇOK ZOR ŞARTLARDA KURDUK”

Bir kez daha tekrar ediyorum. Türkiye’de sırayla zulmü bitireceğiz. İktidarı ele geçirenin diğerini ezdiği zulmü sırayla bitireceğiz. Şimdi size soruyorum; 1923’te çok daha zor şartlar altında mı Cumhuriyeti kurduk? Demokrasi yolunda en değerli adımı 1950’de mi attık? Aşılmaz denilen her krizin üstesinden geldik mi? ‘Koltuğundan kalkmayacak’ denilen her başkana veda ettik mi? ‘Bu memleketten cacık olmaz’ diyen herkesi yanılttık mı? 27 Mayıs’ta, 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta, 15 Temmuz’da silahla, topla, tüfekle demokrasiye saldıranları, bu milletin iradesini hiçe sayanları tarihin tozlu sayfalarına gömdük mü? Bir kez daha yapacağız. Başardık, yine yaparız. Aslında inanın bu takımlarla, bu tecrübeyle çok daha iyisini yapabiliriz. Solundan sağına, milliyetçisinden liberaline, sosyalistinden muhafazakarına, Türkünden Kürtüne, Sünnisinden Alevisine, mümininden kafirine kim derse desinler. ‘Birlikte olalım’, hukuk için, adalet için, özgürlük için her zaman buradayız.

“ÖZGÜRLÜK DAMGIMIZI, DEMOKRASİ DAMGIMIZI, ADALET DAMGIMIZI, BEREKET DAMGIMIZI YAPACAĞIZ”

Mevcut iktidarın ülkeyi geren, kutuplaştıran, bölen, bölen uygulamalarına rağmen hep istişare, uzlaşma diyeceğiz. Ülkemizden çıkış yolunun ‘siyasi uzlaşma’ ve ‘toplumsal uzlaşma’ olduğunu çok iyi biliyoruz. 85 milyon, hep beraberiz. Türkiye’nin yeni yüzyılına damgasını vuracağız. Özgürlük damgamızı, demokrasi damgamızı, adalet damgamızı, zenginlik damgamızı vuracağız. Ne diyoruz? Oylar DEVA olsun, kazanan Türkiye olsun. Ne diyoruz? Damgalar düşer, oylar DEVA diyoruz.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu